Coğrafyanın Dilinden / KENTLER VE ŞEHİRLER
Sayfa Yükleniyor. Lütfen bekleyiniz...

Anasayfa
cografyanindilinden.somee.com


COĞRAFYANIN DİLİNDEN
KENTLER VE ŞEHİRLER





İSTANBUL

Bulunduğu ülke: Türkiye
Coğrafi Bölgesi: Marmara Bölgesi
Şehrin statüsü: Büyükşehir
Koordinatları: 28° 01″ / 29° 55″ D - 41° 33″ / 40° 28″ K
Plaka kodu: 34
Telefon kodu: 212 (Avrupa yakası) 216 (Anadolu yakası
Posta kodu: 34000

Nüfusu: 15.701.602 (2024)
Nüfus yoğunluğu: 2.955 km² (2024)
En çok nüfuslu ilçesi: Esenyurt (988.369 / 2024)
En az nüfuslu ilçesi: Adalar (16.119 / 2024)
Yüzölçümü: 5.461 km²
En yüksek nokta: 537 m (Aydos Tepesi)
En alçak noktası: 0 m (Marmara Denizi)
İlçe sayısı: 39
İlçeleri: Adalar, Arnavutköy, Ataşehir, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Başakşehir, Bayrampaşa, Beşiktaş, Beykoz, Beylikdüzü, Beyoğlu, Büyükçekmece, Çatalca, Çekmeköy, Esenler, Esenyurt, Eyüpsultan, Fatih, Gaziosmanpaşa, Güngören, Kadıköy, Kağıthane, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Pendik, Sancaktepe, Sarıyer, Silivri, Sultanbeyli, Sultangazi, Şile, Şişli, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar, Zeytinburnu
Şehrin tarihteki eski adları: Bizantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis, Kostantiniyye, İslambol ve İstanbul

İSTANBUL'UN COĞRAFYASI
Batı bölümü Çatalca Yarımadası, doğu bölümü Kocaeli Yarımadası'ndan oluşur. Kuzeyde Karadeniz, güneyde Marmara Denizi ve orta bölümde İstanbul Boğazı bulunmaktadır. Kuzeybatı bölümünde Tekirdağ, kuzeydoğu bölümünde ise Kocaeli ile komşudur. Kentin ortasında bulunan İstanbul Boğazı ise Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü vazifesi görerek her iki kıtayı birleştirmektedir. Boğazdaki Fatih Sultan Mehmet köprüsü, 15 Temmuz Şehitler köprüsü ve Yavuz Sultan Selim Köprüleri kentin iki yakasını birbirine bağlamaktadır.

İstanbul'un Çatalca ve Kocaeli yarımadaları aşınmış birer platodur. Bu platoların ortasından kabaca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda İstanbul Boğazı geçer. Ancak İstanbul Boğazı'nın oluşumu ile ilgili bilimsel olarak kesin kabul görmüş bir açıklama yoktur fakat açıklamalar içinde en yaygın olanı ise jeolojik olarak İstanbul Boğazı'nın deniz suları ile dolmuş bir fay çöküntüsü olduğu yönündeki açıklamadır. Jeolojik tarihine göre MÖ 20.000 ilâ 18.000 yılları arasında, Buzul Çağı sonlanmış ve dünyanın büyük bölümünü kaplayan buz kütleleri erimeye başlamış, binyıldır süren bir erime sürecinin sonucunda, MÖ 8.000 ilâ 7.000 yıllarında Akdeniz'in suları ilk hâlinden yaklaşık olarak 150 metre daha yukarı çıkmıştır. Deniz seviyesindeki bu büyük ölçekli artış nedeniyle Akdeniz'in suları Marmara'yı doldurmuş, Marmara Denizi'nin suları da devam eden yükselmeler sonucunda Karadeniz ile birleşmiştir. Boğaz'ın derinliğinin kuzeyden güneye azalma göstermesi ise geçmiş dönemlerde kuzeydeki bu yükseltilerin Marmara'nın sularına karşı bir set görevi gördüğü ve bunların deniz seviyesindeki yükselmeyle aşıldığı tezini güçlendirmektedir.

İstanbul genelinde kayda değer yükseltilere de pek rastlanmaz. Ancak Şehirdeki en yüksek üç nokta şöyle sıralanabilir. Aydos Tepesi 537 m, Kayış Dağı 438 m ve Alemdağ 442 m'dır. Şehrin topraklarının %74'ünü platolar, %9,5'ini ovalar, %16,1'ini ise alçak dağ ve tepeler kaplamaktadır. Şehrin en önemli gölleri Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleridir. Bu göller birer lagündür. İstanbul Boğazı'ndaki Haliç, Tarabya ve İstinye koyları ise şehirde ria tipi kıyının en iyi örnekleri ılarak gösterilebilir. İstanbul kıyıları son biçimini 10.000 yıl önce gerçekleşen su yükselmeleriyle almıştır. Şehirde, Marmara Denizi ve Boğaz'da irili ufaklı 11 adanın yanı sıra, Karadeniz'de ufak kayalıklar ve Haliç'te Bahariye Adaları yer almaktadır.

İstanbul'un coğrafi özellikleri ve toprak koşulları orman oluşumlarına olanak verir niteliktedir. Ancak şehir içinde ormanların ve ormanlarda görülen ağaç türlerinin dağılımı ise düzensizdir. Karadeniz'e yakın kuzey kesimlerde ve tepelerin kuzeye bakan yamaçlarında humuslu toprakların varlığı nedeniyle bu bölgelerde ormanlar gelişmiştir. Güney bölgelerde ve güneye bakan yamaçlarda ise kuraklığa dayanıklı orman tipleri görülür. İstanbul'un en önemli ormanları Belgrad Ormanı, Aydos Ormanı ve Kayışdağı Ormanı'dır. Genel olarak İstanbul'un her iki yakasında da görülen ağaç türleri arasında adi gürgen, adi kızılağaç, adi fındık, doğu kayını, mor çiçekli ormangülü, akçaağaç, muşmula (yeni dünya) ve ıstranca meşesidir. Karadeniz yakınlarında görülen psödomakiler, bölgenin toprak yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle boyları uzun ve gürdür. Kent büyüdükçe merkezden gitgide uzaklaşan ormanlardan geriye günümüzde kent koruları kalmıştır. Etrafı çevrilerek koruma altına alınan bu yeşil alanların pek çoğu günümüzde kamuya ait olup halka açık rekreasyon alanı olarak hizmet vermektedir. Avrupa Yakası'nda Yıldız, Naile Sultan, Naciye Sultan, Prens Sabahattin, Emirgân ve Ayazağa koruları; Anadolu Yakası'nda ise Beykoz, Mihrabad, Küçükçamlıca ve Validebağ koruları İstanbul'da en bilinen korulardır.

İstanbul'un iklimi, Karadeniz iklimi ile Akdeniz iklimi arasında geçiş özelliği gösteren bir iklim tipidir. Köppen iklim sınıflandırmasına göre İstanbul ılıman dönencealtı iklimi, Akdeniz iklimi ve okyanusal iklimtipi özellikleri gösteren bir geçiş iklimine sahiptir. İstanbul'un Kış aylarındaki ortalama sıcaklık değerleri 2°C ile 9°C civarındadır ve genelde yağmur veya karla karışık yağmur şeklinde görülebilmektedir. Yaz aylarındaki ortalama sıcaklık değerleri ise 18°C ile 28°C civarındadır ve genelde yağmur veya yoğun yağış nedeniyle sel oluşumlarıda görülebilmektedir. En sıcak aylar Temmuz ve Ağustos aylarıdır ve ortalama sıcaklık 23°C'dir, en soğuk aylar ise Ocak ve Şubat aylarıdır ve ortalama sıcaklık 5°C'dir. İstanbul'da yıllık ortalama sıcaklığı 13,7 derecedir. Toplam yıllık yağış miktarı 843,9 mm'dir ve tüm yıl boyunca görülebilmektedir. Yağışların %38'i kış %18'i ilkbahar, %13'ü yaz, %31'i sonbahar mevsiminde görülmektedir. Şehrin Marmara Denizi'ne bakan güney kısımları ise daha kuru ve sıcak bir iklime sahip olup, daha az yağış alır. Güney Karadeniz'in kışın ılık olması, çevrede bulunan soğuk ve kuru hava dalgalarının bu alan üzerinden geçerken ısınarak nem kazanmasına neden olur ve bu şiddetli kar sağanakları meydana getirir. Ayrıca şehir oldukça rüzgârlıdır; rüzgârın ortalama hızı ise saatte 17 km'dir.

İstanbul genelinde 2.500 bitki türü yaşadığı saptanmıştır. Bu Türkiye genelinde rastlanan türlerin 1/4'ine denk gelmektedir. İstanbul'daki bitki türlerinin 200 kadarı çiçekli bitkiler sınıfına dâhil olup bunlardan yaklaşık 40'ı endemik türlerdir. İstanbul'da yetişen 270 bitki türü ise Türkiye'nin "Tehlike Altındaki Nadir ve Endemik Bitkiler Listesi" bünyesinde koruma altına alınmıştır. İstanbul'un tehlike altında olan ender endemik bitkileri arasında İstanbul çiğdemi, (Crocus olivieri) İstanbul kardeleni, (Galanthus plicatus) Çatalca peygamber çiçeği,(Centaurea hermannii) Kilyos peygamber çiçeği,(Centaurea kilaea) Pendik sarıotu (Buplerum pendikum) ve Boğaziçi keteni (Linum tauricum) örnek verilebilir. Çok zengin bir bitki topluluğuna sahip olan İstanbul'da şimşir, meşe, çınar, kayın, gürgen, akçaağaç, kestane, çam, ladin ve servi gibi 2500 kadar bitki türü yetişmektedir. Bu bitkilerden bir kısmı bu yöreye endemiktir. Bitki örtüsüne iklimin etkisinin yanında toprağın etkisi de bulunmaktadır. Kayın ağaçlarının bulunduğu alanları kireçsiz kahverengi orman toprakları kaplarken, meşe ve kestane topluluğunda bu topraklar kireçsizdir.

İstanbul, sahip olduğu yeşil alanlar ve su havzaları nedeniyle önemli bir yaban hayvan nüfusu barındırmaktadır. İstanbul Boğazı, göçmen pelajik balıklar için en önemli rotalardan biridir. 70'li yıllara kadar İstanbul'u çevreleyen denizlerde 76'nın üzerinde balık türüne rastlanırken, bugün bu sayı 20'li sayılara kadar gerilemiştir. Yakın tarihte İstanbul'da Boğaz, Adalar ve Anadolu Yakası kıyılarında foklara sıkça rastlanıldığı görülmektedir. İstanbul açıklarında ve bazen Boğaz'da rastlanan tek deniz memelisi yunuslardır. Kuşlar için de önemli bir göç rotası üzerinde bulunan İstanbul'da, Büyükçekmece ve Küçükçekmece gölleri çevreleri büyük oranda kentleşmiş olmasına karşın, hâlen kuşlar için önemli birer durak konumundadır. İstanbul'a uğrayan göçmen kuşlar arasında, leylek, alaca balıkçıl, ak pelikan, aynak, boz kaz, atmaca, delice doğan ve Mısır akbabası örnek verilebilir. İstanbul'un yerli kuşları içinde en yaygın olanlarıda güvercinler, kumrular, martılar, kargalar, serçeler ve kanaryalardır. İstanbul'un ormanlık kesimlerinde pek çok memeli türü de yaşamaktadır. Bunlar arasında yırtıcılara da rastlanmaktadır. Başlıca yırtıcılar çakal, tilki, sansar, gelincik'tir. Diğer yabani hayvan türleri arasında porsuk, ağaç sansarı, kokarca, yaban domuzu, kirpi, kızıl sincap ve tavşan örnek verilebilir. Özellikle Ada tavşanı İstanbul'a özgü yabani hayvanlardandır. Belgrad Ormanı ve Çatalca'daki merkezlerdeyse geyik ve karacalar için koruma alanları oluşturulmuştur.

İstanbul'da su kaynaklarının, şehirlerin kurulu olduğu kıyı kesimlerine uzaklığı, tarih boyunca yönetimler için sıkıntı olmuştur. İstanbul'un Avrupa Yakası'nda kurulan ilk kent olan Byzantion'da su kaynaklarının kente uzaklığı büyük sorundu. Bu nedenle kente içilebilir su sağlamak için çeşitli yollara başvurulmuştur. Kentin suyu Osmanlı döneminde de başka kaynak bulunmadığı için dışarıdan getirilirdi. İstanbul kent merkezinde ve dışında sıkça karşılaşılan sarnıç ve su kemerleri kentin o dönemdeki su kültürünün en önemli göstergeleridir. Osmanlı döneminde bent adı verilen küçük barajlarla tatlı su göletleri oluşturulmuştur. Günümüzde ise gelişen teknolojinin yardımıyla il genelinde büyük baraj gölleri oluşturulmuştur. Günümüzde İstanbul'da hizmet veren 9 adet baraj bulunmaktadır. Bunlar içinde en büyükleri, Ömerli, Terkos, Büyükçekmece, Darlık ve Sazlıdere barajlarıdır.

İSTANBUL'UN TARİHİ
İstanbul'daki ilk yerleşim son yapılan Yenikapı'daki arkeolojik kazılarda bulunan tarihi liman üzerinde yapılan arkeolojik araştırma sonucunda M.Ö. 8500 yıla uzanan bir tarihi geçmişe sahip olduğu ortaya çıkarılmıştır. İstanbul Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde başkentlik yapmış bir kenttir. Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı metropolitan yapısını korumuş ve tarihsel süreçte ise eşsiz bir kültürel mozaik hâlini almıştır.

İstanbul'un Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan arkeolojik kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmış, bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik dönemi insanların yaşadığı öngörülmüştür. Çeşitli dönemlerde yapılan arkeolojik kazılarda da Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlık alana yakın bölgede ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü alet ve eşyalara rastlanılmıştır. 2008 yılında Marmaray kazıları sırasında Cilalı Taş Devri'nin yaşandığı MÖ 6500'lü yıllara ait kalıntılara rastlanmıştır. Anadolu Yakası'ndaki Fikirtepe'de yapılan kazılarda da Bakır Çağı'nın yaşandığı MÖ 5500-3500 yıllarına ait kalıntılar bulunmuş, bunun yanında Kadıköy'de de Fenikelilere ait kalıntılar bulunmuştur. Traklar, kentin yakınlarına MÖ 13. yüzyıl ve 11. yüzyıllarda Semistra adında bir kent kurmuşlar. Kral Lygos zamanında Sarayburnu'nda bir Akropolis kurulmuştur. MÖ 685 yılında Megara'dan gelen Yunanlar bu bölgede koloni kurulmuş, Kral Byzas'ın hüküm sürdüğü MÖ 667 yılında ise Byzantion adında bir kent kurulmuştur. Kentin adı Roma İmparatorluğu döneminde Septimius Severus tarafından oğlunun adı olan Augusta Antonina olarak değiştirilmiştir. Ardından İmparator I. Konstantin zamanında da kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi ve şehrin adı Nova Roma olarak değiştirildi. 337 yılında ise İmparator I. Konstantin'in ölümüyle beraber Nova Roma ismi Konstantinopolis olarak değiştirildi.

Bizans dönemi olan 324-1453 yılları arasında I. Konstantinus şehri ele geçirip Roma İmparatorluğu'nun başkenti yaptı ve daha sonra, şehir Roma'nın doğusunun yönetim merkezi oldu. Bu dönemde; yeni bir mimari yapıyla şehir oldukça genişledi. 100.000 kişilik bir hipodromun yanı sıra, limanlar ve su tesisleri yapıldı. I. Konstantinus, Roma İmparatorluğu'nun dinini de Hristiyanlık olarak değiştirdi. Pagan Roma dinine inanan batı ile ilk kopuş da bu dönemde başlamıştır. Bu dönemde İstanbul'un rolü oldukça stratejikti. Kostantinopolis Avrupa ve Asya arasında bir köprü halini aldı ve bu vesile ile, ticaret, kültür ve diplomasinin yapıldığı bir merkez haline geldi.

476 yılında Batı Roma'nın yıkılması sonrasında, Batı Roma İmparatorluğu'ndaki Romalıların büyük çoğunluğu buraya göç etmiş ve Bizans İmparatorluğu'nun da başkenti olmuştur. 543 yılında nüfusun yarısının ölümüne neden olan bir veba salgınından sonra şehir, İmparator I. Justinianus döneminde yeniden inşa edilmiştir. 700'lü yıllarda Sasaniler ve Avarların saldırısına uğrayan şehir; 800'lü yıllarda Bulgarlar ve Arapların, 900'lü yıllarda da Ruslar ve Bulgarların saldırısına uğramıştır. Ancak; saldırılar arasında en yıkıcı olanı 1204 yılında olmuştur. 1204 yılında Haçlılar tarafından düzenlenen Dördüncü Haçlı Seferi'nde ele geçirilen şehir yağmalanmış, halkın büyük çoğunluğu şehirden kaçmış, kent ise yoksul ve enkaz haline gelmiştir. Bunun nedeni ise Batı Roma'da büyüyen Latinlerin, Katolik Hristiyanlık anlayışı ile Bizans'taki Ortodoks Hristiyanlık inanışı arasındaki farklılıklar ve uyumsuzlukların olduğu belirtilmiştir. Bu dönem sonrasında, 1261 yılında Paleologos Hanedanından VIII. Mihail şehri tekrar ele geçirmiş ve Latin'lerin dönemini sona erdirmiştir. Bu dönemden sonra giderek küçülen Bizans imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1391 yılından sonra kuşatılmaya başlanmış, ve 29 Mayıs 1453'te Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesine geçmiştir. İstanbul'un fethi, Dünya tarihinde Orta Çağ'ın sonunu simgelemektedir.

29 Mayıs 1453 yılında Osmanlı Padişahı II. Mehmed'in 53 gün süren kuşatması sonrasında İstanbul Osmanlı devletinin 4. ve son başkenti oldu. İstanbul'un Osmanlı devleti himayesine geçtikten sonra Topkapı Sarayı ve Kapalıçarşı kurulmuş ardından da birçok okul ve hamamlar açılmış, Dünya'nın dört bir yanından insanların geldiği şehirde Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların beraber yaşadığı kozmopolit bir toplum oluşmuştur. Bizans döneminden kalan, eski binalar ve surlar onarılmış, fetihten 50 yıl sonra da Dünya'nın en büyük şehirlerinden biri hâline gelmiştir. İstanbul'da "Küçük Kıyamet" olarak adlandırılan 1509 yılında yaşanan İstanbul Depremi sonrasında 45 gün süren şiddetli artçı sarsıntılarla binlerce bina yıkılmış ve birçok insan yaşamını kaybetmiştir. 1510 yılında Sultan II. Beyazıd depremde yerlebir olan şehir yeniden kuruldu. Günümüzde de var olan eserlerin büyük çoğunluğu bu dönemden kalma eserlerdir. aizantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis, Kostantiniyye, İslambol ve İstanbulMimar Sinan'ın camileri ve diğer binaları kurduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde; mimari ve sanat konularına önem verilmiştir. Lale Devri döneminde, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1718 yılında itfaiye'yi kurmuş, ilk matbaayı açmış ve fabrikalar kurmuştur. 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında da batılılaşma süreci hızlandığı dönemde birçok alanda yenilikler yaşanmıştır. Haliç'in üzerine yapılan köprü, Karaköy'de yapılan tünel, demiryolları, kentin içindeki deniz taşımacılığı, belediye örgütleri ve hastanelerin kurulmasıyla beraber modern bir şehir hâlini alan İstanbul, 1894 yılında yaşanan Deprem ile birlikte tekrar büyük zarar gördü. I. Dünya Savaşı'nın sonlarında ise 13 Kasım 1918 yılında İtilaf Devletleri donanmasınca şehir işgal edildi. 6 Ekim 1923 tarihinde İstanbul düşman işgalinden kurtarılmış ve İstanbul'un 2500 yıllık başkentlik dönemi 13 Ekim 1923 yılında Ankara'nın başkent olmasıyla beraber sona ermiştir.

1923-1950 yılları arasında fiziksel olarak atılımlar olmuştur. 1900'lerin başında 1 milyon olan nüfus, 1927 yılında 690.000'e düşmüş, 1935 yılında 740.000 ve 1945 yılında ise tekrar 900.000'e ulaşmıştır. 1950'lerde Balkanlar'dan göç alan şehirde, bu dönemde şehirleşmede gecekondular ön plana çıkmış, 1960'larda ise gecekonduların yanında, apartmanlaşma başlamıştır. 1970'lerde de hızlı nüfus artışı ile konut ve ulaşım sorunları önem kazanmış, bu dönemde otomobil sayısının artması ile beraber trafiğin artması Boğaziçi Köprüsü'nün yapılmasında etkili olmuş ve ulaşımda önemli bir noktaya varılmıştır. 1990'larda nüfus artışı, nüfusun dış taraflara yayılması ile sonuçlanmış ve bunun sonucunda İETT'nin yetersiz gelmesi ile birlikte dolmuş ve minibüsler bu açığı kapatmaya çalışmışlardır. 1973 yılında da Boğaziçi Köprüsü hizmete açılmıştır.

İstanbul, 1984 yılında çıkarılan 2972 sayılı kanun ve 195 sayılı kanun hükmünde kararname ile birlikte Ankara ve İzmir ile birlikte büyükşehir unvanı kazanmıştır. Aynı yıl çıkarılan 3030 sayılı kanun ile de büyükşehir ve ilçe belediyeleri statüleri netleşti. 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile birlikte büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu. İstanbul'da ayrıca 28 saray, 91 medrese, 517 tarihi cami, 164 tarihi kilise, 19 tarihi sinagog, 199 türbe, 595 tarihi çeşme ve 93 tarihi hamam olmak üzere toplam 1796 adet tarihi değere sahip tarihi mekânlar bulunmaktadır.

Kaynak:
WIKIPEDIA (tr.wikipedia.org)
İSTANBUL İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ (istanbul.ktb gov.tr)


Web Tasarım & Admini: Tuğrulhan Gülay (Coğrafyacı & Coğrafya Öğretmeni)
Web hosting by Somee.com